17/05/2013
Avcılar, avcılık yapanlar çok iyi bilirler.
Yasak olmasına rağmen zaman zaman bazı kişiler böyle bir yola başvururlar.
Teyple keklik, ya da bıldırcın avlamaya çalışırlar.
Mevsimi geldiğinde göçmen kuşları sürüler halinde Anadolu topraklarına dağılırlar.
Kötü niyetli avcılar, kişiler ise yasak olan bir avlanma yolunu seçerler.
Bir keklik sesinin, ya da bir bıldırcın sesinin kaydedildiği teybi ekin tarlalarındaki otlarına arasına gizlerler.
Teyp artık hazırdır. Keklik gibi, bıldırcın gibi ötmeye başlar. Sesini tüm ovaya yaymaya başlar.
Yalnız keklikler ve bıldırcınlar bu sesi duyup o yana yönelmeye başlarlar.
Sevinirler, mutlu olurlar.
Çünkü hem cinslerinden içten, yürekten bir davet vardır.
Koşarlar teybin sesinin geldiği tarafa…
Yaklaştıklarında bir kutu görürler.
Alışık olmadıkları bir cisim.
Ürkerler, kaçarlar…
Bilmezler ki insanoğlu çıkarı için, menfaati için her yolu dener.
Tuzaktır kurulan cisim.
Tuzaktır teypten çıkan ses.
Irkına ihanet eden bir kekliğin ya da bıldırcının sesidir o…
Şimdi size yeri gelmişken Kırşehir’de yaşanmış böyle bir av hikâyesini anlatalım..
Kırşehir’de eskilerin çok iyi tanıdığı, çok hoş sohbet, çok nüktedan, bugün hala yeri aranan, bizim bahçe komşumuz da olan rahmetli Civeleğin Mehmet de hayvanlara düşkündü. Üstelik Mehmet Ağa keklik besler, keklikle avcılık yapardı.
Mehmet Ağa’nın beslediği kekliğin bir tanesi çok iyi bir avcıydı. Civelek kekliğini alır, tuzak kurmak için dağlara tepelere çıkar, kekliğinin ötmesini beklerdi. Zira keklik öttükçe diğer keklikleri kafesine, ağasına düşürüp yakalardı.
Bundan yetmiş yıl önce Almanya’dan Türkiye’ye sürgün gönderilen Almanlardan birisi Kırşehir’de Civeleğin Mehmet Ağa’nın kekliğinin ününü duymuş.
Alman Aşağı Pazar yerinde Mehmet Ağa’nın yanına gitmiş. Mehmet Ağa kahvenin önünde, etrafında toplananlarla keklik muhabbeti yapıyor. Kekliğini öve öve bitiremiyor. Bunları dinleyen Alman “Mehmet Ağa bu kekliği bana sat. Kaç lira istiyorsan vereceğim” der.
Mehmet Ağa, kekliğini önce satmaya yanaşmaz, ama etrafındakiler “Mehmet Ağa adam kekliğe bin lira para veriyor, çok para, sat gitsin” deyince Civelek razı olur.
O devirde bin lira ile iki çift öküz alınıyor, dört inek alınıyormuş.
Civelek Alman’dan parayı alıp cebine atıyor. Alman kekliğe şöyle bir bakıp sevdikten sonra etrafındakilere “bıçak var mı arkadaşlar?” diyor.
Mehmet Ağa, Alman’a soruyor “Bıçağı ne yapacaksın?” diye.
Alman cevap veriyor: “Arkadaşlar bu kekliğin katli vacip. Bu keklik ırkına ihanet ediyor” diyor ve kesiyor.
İşte bir Alman’ın ırkına ihanet ettiğini gördüğü için kekliği kesmesi ne kadar anlamlı değil mi?
Günümüzde kimler ırkına ihanet etmiyor ki?
Ama bir Alman kadar biz ırkımıza sahip çıkıyor muyuz o da ayrı bir konu.
Her şey şu an Türkiye’nin gözlerinin önünde cereyan ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti’ne, devletine, bayrağına, askerine, polisine ihanet edenleri gördükçe bir Alman vatandaşının bundan 70 yıl önceki milliyetçiliğine gıpta etmemek elde değil.
Bugün görüyorsunuz işte şu veya bu kişiler bilerek, bilmeyerek gaflet ve dalalet içinde bu devlete, bayrağa, Türklüğümüze ihanet ediyorlar. Onlara çanak tutuyorlar. Göz göre göre ülkenin geleceğini etkileyecekler söylem ve davranışlarda bulunuyorlar.
Onun için diyorum ki gelin biz de onlar gibi ırkımıza, geleceğimize, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Bayrağımıza, onun tüm değerlerine, demokrasimize sahip çıkalım. Çünkü buna mecburuz.
Bu ülke kan ve gözyaşıyla, yüzbinlerce şehit verilerek kuruldu. Şuralı, buralı ayrımı yapmaksızın.
Başta bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere onun tüm silah arkadaşlarına, tüm şehitlerimize minnet duygularımızı sunarken, gazilerimizi de şükranla anıyoruz.
Ne demişti Büyük Önder Atatürk "Ne Mutlu Türküm diyene…"