Kökeni Orta Asya'ya kadar uzanan saz ve söz kültürünün Anadolu'daki ifadesi olan bozlaklar, Orta Anadolu'da özellikle Kırşehir'de önemli bir yere sahiptir. Hiçbir müzik eğitimi almadıkları halde Türk Halk Müziğine unutulmayacak eserler kazandıran Aşık Said, Muharrem Ertaş, Ali Çekiç, Şemsi Yastıman ve yaşayan en büyük saz ve söz ustadı Neşet Ertaş gibi ozanlar, ülke genelinde müziğin gelişmesine ve yeni eserlerle yeni sanatçıların ortaya çıkmasına katkıda bulunmuşlardır.
Ozan geleneğinde eserler kayıt altına alınmadığından, Kırşehir türküleri birçok yörede kaynak gösterilmeksizin farklı ağız ve yorumlarla söylenmektedir. Kırşehir'li ozanlar, genellikle mütevazi bir hayat sürmüşler, gözü tok ama gönlü zengin yaşamışlardır. Sazlarıyla, sözleriyle geçmişi bugüne, bugünü geleceğe taşımışlar, toplumun yaşam biçimlerini, düşünce ve duygularını, olaylara bakış açılarını saz ve söz ile dile getirmişlerdir.
Abdal geleneğinin bir parçası olan ve günümüzde unutulmaya yüz tutan Bozlak kültürünü yaşatmak amacıyla ilimizde 2001 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı olarak “Kırşehir Ustalar Müzik ve Oyun Topluluğu” kurulmuştur. Bu topluluğu oluşturan ustalar, yurt içinde ve dışında büyük beğeni görmekte ve abdal geleneğinin yaşamasını sağlamaktadır.
Neşet ERTAŞ
Sesi sazı ile babası Muharrem ERTAŞ’ın yolunu sürdüren Neşet ERTAŞ, 1938 yılında Kırşehir’ in Kırtıllar köyünde dünyaya geldi. İlkokul çağlarında önce keman, sonra da bağlama çalmasını öğrendi. Babası Muharrem ERTAŞ ile birlikte yörenin düğünlerinde saz çalıp türkü söylemeye başladı.
Neşet ERTAŞ babası Muharrem ERTAŞ ile adeta Anadoludaki en olgun ve seviyesine erişen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöremizin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurtdışında bilinmesi ve tanınmasını sağlamıştır.
Ertaş 1957 yılının sonunda İstanbul’a gelerek Şen Çalar Plak’ta ilk plağını “ Neden Garip Garip Ötersin Bülbül ” adı ile babası Muharrem ERTAŞ’a ait türküyle çıkardı. Halk Tarafından çok beğenilen bu plağın ardından diğer plak,kasety ve halk konserleri takip eder.( Albümlerinden bazıları “ Hareli Gelin ”, “ Çoban ”, “ Diloylu Halay Havası ”, “ Yardan Tatlısı Bulunmaz ”, “ Ceylan ”, “ Vefasız Yar Aşkına ”, “ Hasta Düştüm ”, “ Uyma Sakın ”…).
Ankarada TRT Radyo Evine girdi. Burada yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle kardeşinin daveti üzerine Almanya’ya gider. Çocuklarının eğitimi ve sanatsal çalışmalarından dolayı uzun süre Almanya’da kalan sanatçı, 2000 yılında İstanbul’da verdiği konserle sahne hayatına geri dönmüştür. Unesco somut olmayan kültürel mirasın korunması sözleşmesi kapsamında yapılan ulusal envanterlerden “ Yaşayan İnsan Hazineleri Türkiye Ulusal Envanteri ” ne alınarak yaşayan insan hazinesi kabul edilen Neşet ERTAŞ, 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet Konservatuarı tarafından Fahri doktora ödülüne layık görülmüş, bağlamadaki tavrı ve türküleri konservatuarlarda ders olarak okutulmuştur.
Neşet ERTAŞ’ın sanatı; müziğin özünü ruhunu kavrayan birinin, hiçbir yapmacılığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir. Bu sebeple de “ Bozkırın Tezenesi ” olarak bilinmektedir.
25 Eylül 2012 tarihinde izmir’de tedavi gördüğü hastanede ileri evrede prostat kanseri nedeniyle yaşamını yitirmiştir.
Kimdir Neşet Ertaş?
Sarısözen'in tabiri ile bir zamanlar sadece ve sadece "Kırşehirli Mahalli Sanatçı" olarak bilinen Neşet Ertaş'ı binlerce, hatta milyonlarca saz çalıp türkü söyleyen diğerlerinden ayıran nedir? Onun sazımın ve sesinin insanı büyüleyen sırrı nereden gelmektedir? Neredeyse yarım asra varan bir süreden beri gerçek anlamda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu esrarlı sesin, sazın ve yorumun arka planında neler ve kimler vardır?
Ayaklarının altındaki toprağın renginden, kokusundan haberdar olan,bastıkları yeri az çok tanıyan, yürekleri hep türkülerle birlikte atanlar için Neşet Ertaş, belki de tam bir "yaşayan efsane"; meçhul, uzak, esatiri ve sırlarla dolu...
Neşet Ertaş'ın bir iki cümlede özetlenebilecek resmi biyografisi bize belki sadece ipuçları verebilir. Onun "1938 yılında Kırtıllar Köyü'nde Döne'den doğma Muharrem Ertaş'ın oğlu" olduğunu; Kırşehir, Yozgat ve Keskin'in çeşitli köylerinde geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarının ardından, 15 yaşında çıktığı gurbet hayatinin hala devam etmekte olduğunu bilmenin fazla bir anlamı olmayabilir. Neşet Ertaş'ı tanımak, asıl onun ruh ve gönül macerasını bilmeyi gerektirir ki burada hemen karşımıza, Neşet Ertaş'la en rafine üslubuna kavuşan Orta Anadolu Abdal Müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalarından olan babası Muharrem Ertas karşımıza çıkar.
İşte Neşet Ertaş, babası Muharrem Usta ile adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erişen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasını sağlamıştır.
1960'lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile birlikte anılan;sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevreleninin ve gerçek türkü dostlarının da gündeminden hiç düşmeyen Neşet Ertaş'ı farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor- Çünkü o aslında bir anlamda tam bir yöre sanatçısı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak, hem babası Muharrem Ertaş'tan, hem de bu geleneğin diğer usta isimleri olan Hacı Taşan ve Çekiç Ali'den de ayrılır. Bir başka söyleyişle onun sanatı için, başta Muharrem Usta olmak üzere. Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Abdal/Türkmen Müziği geleneğinin çeşitli yörelerde farklı tavır ve üsluplarda karşımıza çıkan diğer ustaları da dahil olmak üzere hepsinin üst seviyede bir sentezi ve esrarlı bir bileşkesi denilebilir.
Neşet Ertaş'ın sanatı hayatı ile hayatı sanatı i1e o kadar içice ki, çalıp çığırdığı türkü ve bozlaklarında bütün bir hayat hikayesini bulmak mümkün olduğu gibi, hayatına yakından baktığımızda da o içli türkülerin, acılı bozlakların nelerden nasıl doğduğunun ipuçlarını elde ederiz hemen. Onun yokluk, yoksulluk ve acılarla dolu hayatım "Garip" mahlasıyla yazdığı koşma tarzında usta işi şiirlerle anlattığı ozan yönünü yıllarca kimse fark etmedi bile. Babasından tevarüs ettiği geleneksel ve anonim türkülerin, bozlakların dışında, sözleri kendisine ait türküler, bozlaklar söylediğini de fark eden olmadı yıllarca. Sözü ve müziği ile, anonim türkülerdeki erişilmez sadeliği ve estetik seviyeyi yakalayan sayısız türkünün, bozlağın altına attığı mütevazı imzasını kimselere söylemedi bile.
Neşet Ertaş o büyük yaratıcı yeteneği ile okuduğu her eseri yeni baştan öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh ve hava verir ki, adeta yeni bir beste ile karşı karşıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz. Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sınırlı sığ ve sıradan sanatçıların yorum adına yaptıkları "dejenerasyon" ile karıştırmamak gerekir. Çünkü Neşet Ertaş kendisine ait olmayan bir türküyü bi1e öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o şekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık.
Olağanüstü denilebilecek yeteneği, geleneğe hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş, hep gündemde kalmış bir sanatçıdır. O, ismi bağlama ile özdeşmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustası... Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran ve yaklaştıran, adeta birbirlerinin içinde -kendisi ile birlikte- eritip yok eden ikinci bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay olmasa gerek.
Neşet Ertaş'ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir.
Kendisi hayatını bakın nasıl anlatmış
BİN DOKUZ YÜZ OTUZ SEKİZDE CİHANA
KIRŞEHİR'İN KIRTILLAR KÖYÜNDE GELDİN DEDİLER
BABAMA MUHARREM,ANAMA DÖNE
DEDİYSEN ATAYI BİLDİN DEDİLER
DİZİNDE SIZIYDI ANAMIN DERDİ
TOKACI SAZ YAPTI ELİME VERDİ
YENİ BİTİRMİŞTİM ÜÇ İLE DÖRDÜ
BABAN GİBİ SAZCI OLDUN DEDİLER
O ZAMAN BABAMDAN ÖĞRENDİM SAZI
ENGİN GÖNÜL İLE HAKK'A NİYAZI
O YASIMDA YAKTI BİR AHU GÖZLÜ
MECNUN GİBİ ÇÖLDE KALDIN DEDİLER
ZALİM KADER DEVRANINI DÖNDERDI
TUTTU BİZİ ÇİÇEKDAĞI'NIN İBİKLİ KÖYÜNE GÖNDERDİ
PARMAĞIMA ZİLLER TAKTI DÖNDERDI
OYNADIM MEYDANDA KÖÇEK DEDİLER
ANAM DÖNE İBİKLİ KÖYÜNDE ÖLÜNCE
BEŞ TANE ÖKSÜZ YETİM KALINCA
BESİMİZ DE HEP PERİŞAN OLUNCA
BABAMGILE BURDAN GÖÇEK DEDİLER
YÜRÜDÜ GÖÇÜMÜZ ÇİÇEKDAĞI'NIN KESEK KÖYÜNE DOĞRU
BU HALI GÖRENİN YANIYO BAĞRI
ÜÇ AYLIK ÇOCUĞUN ÇEKİLMEZ KAHRI
BUNLARA BİR ANA BULUN DEDİLER
ELIMIZINEN YOZGAT'IN KIRIKSOKU KÖYÜNE VARDIK
BİZE ANA YOK MU DİYE SORDUK
ADI ARZU DERLER BİR ANA BULDUK
İSTE BU ANADIR BULDUN DEDİLER
EN KÜÇÜK KARDEŞİ KAYBEYLEDIK
ONUN İÇİN GİZLİCE AĞLADIK
ÜSTELİK BABAMI ASKER EYLEDİK
YİNE ÖKSÜZ YETİM KALDIN DEDİLER
ZALİM KADER TEKMİLİMİZİ ŞAŞIRTTI
HA BE VERDİ DALIMIZA DE SIRTTI
YARDIM ETTİ YERKÖY'ÜNE GÖÇÜRTTÜ
BİRAZ DA BURDA KALIN DEDİLER
YERKÖY'ÜNDEN KIRIKKALE'YE GELDİK
BABAM SAZ ÇALARKEN BİZ CÜMBÜŞ ÇALDIK
KIRŞEHİR'E VARINCA KEMANI ÇALDIK
AFERİN ARKADAŞ ÇALDIN DEDİLER
YARIN ASKI İLE ARTTI HEP DERDİM
BABAMI BİR YARE DÜNÜR GÖNDERDİM
BASLIĞI ÇOK İSTEMİŞLER HABERİN ALDIM
ISTEMIYO SENİ YARIN DEDİLER
KIRŞEHİR'DE YEDİ SENE KALINCA
DÜĞÜN DÜZGÜN HEPSİ BİZE GELİNCE
NE YAPSIN ÇALGICI ARKADAŞLAR,YER DARALINCA
ANKARA'YA GİDER YOLUN DEDİLER
GELDİM ANKARA'YA VEYSEL'İ BULDUM
EPEYCE EĞLEŞTİM YANINDA KALDIM
YÜZ LİRA VERDİ BİR PAMUK YATAY ALDIM
ETTİYSEN BÖYLE BULDUN DEDİLER
BİR EV KİRALADIM MÜNASİP BİR YERDE
KALDIK AĞAM .