Kır-Çed Bu Yıl Daha Zorlu Geçecek05-02-2013 KIR-ÇED (Kırşehir Kültür Sanat Çevre Koruma ve Tanıtma Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bağ, Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısıyla bir açıklama yaparak, “Dünya Sulak Alanlar Günü’nde sorunlar masaya yatırılmadı. Tartışma ortamı zaten yok. Böyle bir coğrafyada koruma altında olan Seyfe Gölü’nün içler acısı hali, koruma altına bir türlü alınmayan Kocabey Kavaklığı, Akçaağıl ve Sıdıklı sazlık alanları sorunlarıyla baş başa bırakıldı” dedi. Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, çevresel yaşamın bu yıl daha zorlu geçeceğine dikkat çeken KIR-ÇED Başkanı Bağ, Seyfe Gölü’ne yönelik yapılan Seyfe Gölü Yönetim Planı’nın işlevsel olmadığını belirterek, açıklamasında özetle şunları söyledi:
“Seyfe Gölü’nü dünden bugüne tehdit eden tüm unsurlar kaldırılamamıştır. Göl hayvan ve bitki topluluğu açısından büyük bir erozyona uğramıştır. Kuş hareketinin önemli göç yolu üzerinde bulunan 1960’lı yıllarda 25 bin 210 hektar alana sahip, sodalı ve tuzlu bir su yapısı olan Seyfe Gölü, hatalı kullanım, hatalı su yönetimi sonucu 5 bin 275 hektar alana düşmüştür. Göl aşırı olarak zirai kirliliğin içine girmiş 2012 yılında alg baskınına maruz kalmıştır. Göl çevresinde ağırlıklı olarak sulu tarım yapılmaktadır. ÇATAK projesi işlevsel değildir. Denetim zayıftır. Göl çevresinde yaklaşık 1650 adet keson (adi) yüzlerce pompajlı çalışan kuyular mevcuttur. Yaz ayları süresince göl ana kaynakları ve taban suyundan kullanım ve sulama amaçlı yıllık 5 milyon ton su çekildiği tahmin edilmektedir.
“Bir sulak alanın nasıl yönetilmesi gerekliliği önceliğinde kültürel ekolojisi vardır. Kırşehir'deki tüm sulak alanların akılcı kullanımı konusundaki ciddi ve akademik çalışmalara ihtiyaç vardır. Sulak alanların sürdürülebilirliliği için yapılacak öngörü ve ötesi olacak çalışmayı Ahi Evran Üniversitesi coğrafya ve biyoloji bölümlerinin ortak çalışmalarıyla ortaya konulması gerekmektedir.
“Seyfe Gölü Yönetim Planı’nın yapımı üzerinden üç yıl geçmiş, ancak yönetim planına yönelik sadece iki kez toplantı yapılmış ve havanda su dövülmüştür. Eksik olan plan, eksik haliyle dahi uygulamaya alınmamıştır. Seyfe Gölü, Türkiye'de üzerinde çok az çalışılmış, toprak kazanımı, taşkınlardan korunma, aşırı suyun tahliyesi planlaması bahaneleriyle göl ekolojisi daraltılan bir sulak alandır ve var olan çalışmalar da bütüncül ve sürdürülebilir olmaktan uzaktır. Gölü kurutmaya yönelik yapılan çalışmalarda gölün kültürel yapısı ve geleneksel insan-çevre ilişkisi ihmal edilmiştir. KIR-ÇED olarak yapmış olduğumuz araştırma sonuçları, Seyfe Gölü sulak alanı ile yöre halkı arasında eskiden beri süregelen sıkı bir ilişkinin olduğunu göstermiştir.
“Su kaynaklarının gittikçe önem kazandığı günümüzde bu tür alanların özellikle Ramsar Sözleşmesi çerçevesinde geliştirilen akılcı kullanım prensipleri ile yönetilmesi zorunludur. Bu doğrultuda gerekli olan siyasal, teknik, idari ve yasal önlemler acilen alınmalıdır. Seyfe Gölü'nün Ramsar Sözleşmesi çerçevesinde korunan bir alan olmasına karşın, alandaki doğa koruma çalışmalarının uluslararası, ulusal ve yerel ölçekte etkin bir yönetim modeli geliştirilememesinden dolayı başarı sağlanamamıştır.
“Kırşehir'de Ramsar Sözleşmesi çerçevesinde korunan 1 sulak alan vardır. Kırşehir'de Seyfe Gölü hariç koruma altına alınması ve öneme sahip üç sulak alan daha vardır. Kocabey Kavaklığı, Ekizağıl ve Sıdıklı sazlıkları. Bu alanların birçoğunda koruma statüsü bulunmadığı için doğal ortamlarını tehdit eden çok çeşitli unsurlar vardır. Kocabey Kavaklığı’nda yıllardır saz yakımı, kesimi, kaçak avcılık ve ağaç katliamı yapılmakta, bu konuda sadece KIR-ÇED mücadele vermekte olup devlet birimlerinin ilgisizliği habitat ve ekolojik boyutta çok zengin olan bu alanları sahipsiz bir kirliliğin içine itmiştir.
“Sulak alanların başta su kuşları olmak üzere çok zengin yaban yaşamını barındırmalarının yanı sıra doğa için önemli işlevleri ve insanlar için ekonomik değerleri vardır. Sulak alanlar yüzyıllar boyunca sıtma kaynağı olarak görüldüğünden, insanların buralardan uzak durduğu yönünde yaygın bir kanaat vardır. Sulak alan araştırmacıları, insanların yerleşmelerini ister sulak alan kenarlarında kursun, isterse sulak alanlardan uzakta yaşasınlar, bu alanlarla çok sıkı bağlar kurduklarını ancak son zamanlarda fark etmiştir. Halbuki daha önce sulak alanların sadece yaban yaşamı için önemi ve ekolojik bazı fonksiyonları olduğu düşünülmekteydi.
“Bu farkındalığın oluşmasından sonra insanların eskiden beri sulak alanları nasıl kullandığı; bu kullanımın ne kadar sürdürülebilir olduğu ve hepsinden önemlisi de insan etkinliklerinin sulak alanların işlev ve değerlerini nasıl etkilediği önemli çalışma konuları olarak ortaya çıkmıştır.
“Bu nedenlerden dolayı ulusal ve uluslararası kuruluşlar bu alanlarla ilgilenmeye başlamış ve buraların yönetimi ve kullanımı için düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerden bazıları sulak alanların işlev ve değerlerini olumsuz yönde etkilemiştir. Türkiye'de de sulak alanların yarısı kurutulmuştur. Türkiye'de 2005 yılında revize edilen Sulak Alan Yönetmeliği ile kurutma işlevleri yasal olarak durdurulmuştur. Sulak alanlarda yapılan düzenlemeler ve doğa korumaya yönelik etkinlikler, yerel coğrafi koşullar ve alanın geleneksel kullanımı bilinmediği ya da yeterince dikkate alınmadığı veya birbiriyle ilişkileri anlamında düşünülmediği için çoğu kere istenen sonuçları üretememektedir.
“Bu bağlamda sulak alanlara bütüncül bir yaklaşımla çalışma yapılması ve bu ekosistemlerin hem ekolojik işlevlerinin, hem de insanlarla ilişkilerinin derinlemesine anlaşılması gerekmektedir. Kültürel ekoloji, gerekli olan derinliği sağlayabilecek bir yaklaşım olduğu için bu çalışmanın kavramsal çerçevesi oluşturulmalıdır.
“Kocabey Kavaklığı, İkizağıl ve Sıdıklı Darboğaz sazlıklarının araştırma sonucu (toplam alan 45 bin hektar) Ramsar Sözleşmesi'nde belirlenen uluslararası öneme sahip sulak alan kriterlerinden % 95'ini sağlamasının yanı sıra önemli değer ve işlevselliği olmasına karşın, herhangi bir koruma statüsüne sahip değildir. Çevresel yaşam bu yıl daha zorlu geçecek.”
|