Bugün "acınacak halimize gülmeniz" için değişik bir yazı paylaşmak istedim. Ülkemin bir yanı ateşler içindeyken ve bu ateş yayılırken, yönetenler, işine gelmeyenler çocuk istismarcılarına kayıtsız kalırken televizyon ekranlarını saatlerce neyle meşgul ettiğimizi, geleneklerimizi nasıl yozlaştırdığımızı anlatmak istedim.
.......................................................................................................
Ala keçi çift doğurdu
Bol ettik sütü yoğurdu
Gönlüme hülyalar doldu
Ah ana beni eversene
Ana beni eversene”
Analar, babalar evlendirmiyor artık. Ne “ala keçi” kaldı ne de sütü yoğurdu ala keçinin. Bu işin de pazarı oluştu. “Önce ekmekler bozuldu.” Dediği gibi bir yazarımızın, giderek yozlaşan bir toplumda evlilikler de oyuncak oldu. Yeni türedi “Hanife”ler, pazardan patates, soğan beğenir gibi bakıyorlar; ya “elektrik” alamıyorlar ya da “ilk görüşte âşık” olamıyorlar.
………….
-Yahu baba, çok şaşırttın bizi!
-Niye, ne oldu da?
-Senin evlenme programı seyredeceğini hiç düşünemezdim.
-Eee…emeklinin işi ne? Bunca sıkıntılı haberin, programın arasında bizim için bir eğlence oluyor. Bir de işin doğrusu uzun zamandır bu programlar hakkında yazı yazmak gibi bir düşüncem var.
“Bu güzel ülke ateşler içindeyken, her gün üçer beşer şehit cenazesi gelirken uygun olur mu böyle bir yazı yazmak?” diye düşündüm. O konuları da yeri geldikçe yazdım. Yazdım da teröre, teröriste, bu vatanın temeline dinamit koyanlara lanetler okudum. Elimden başka ne gelir ki? Bunca sıkıntının arasında biraz da aslında “ağlanacak durumumuza güldüğümüz” eğlenceli bir yazı da yazmak istedim. Yanlışım olursa affola.
……………..
Akşama doğru eve geldiğimde “Zuhal Topal’la” adıyla yayında olan bir evlendirme programı var. Gerçi ben buna “evlendirmeme programı” diyorum; ama yine de evlendirme programı diye seyrettiriyorlar. Birkaç aydır kimseyi evlendiremiyorlar. .Diğer kanallardakilerle pek ilgim yok.
Şu bir gerçek ki bu programlara gelenlerin önemli bir kısmının evlenmeye falan niyeti yok. Stüdyonun tribününde değişmeyen sözde evlenme adayları her gün aynı yerlerine süslü püslü diziliyorlar. Ben bunlara “gelenleri bir yolla kaçıran” adını yakıştırdım. Bu “memleketimden insan manzaraları”nı seyrederken “güleriz ağlanacak halimize” durumundayım. Bu ön sıradakilerin yeri pek değişmiyor. Hepsi uzun zamandır programda olsalar da sık sık birilerine aşklarını ilan etseler de tövbe billah evlenen yok. Niye evlenip gitsinler ki… Ekmek elden su gölden. Bir de dizi film oyuncuları bile haftada bir gün ekranlara gelirken onlar her gün kendi tabirleriyle “yetmiş milyon”un önündeler.
Ön sırada oturanların en gözdesi Hanife kızımız. Daha yirmi yaşında; ama iki senedir bu programları geziyor. Bu güya “dindar, kindar ve çook akılı” kızımızın bilmediği de yok. Her gün bir iki talibi geliyor. Gerçi şu sıra , tek tek ekranlarda boy gösteren ana babasının da ona evlenmesini öğütlediği kişi ufukta yok. Eski Türk filmlerinin “zengin ve yakışıklı jönü” bir türlü gelmedi. Gelenlerin çoğu sanki önceden haberleşmişler gibi daha çok inşaat işçileri. Onları asla küçümsemem; ama bu çok bilmiş kızımızın “Ne iş yapıyorsunuz?” sorusuna “İnşaat sektöründeyim.” cevabını aldığında suratının durumunu görüp üzülmemek elde değil. Paravanın yanına giderken bile orada oturanlara sanki “Siz de kimsiniz? En büyük benim!” diyen bir havası var. Okula gitmesi gereken yaşta iki yıldır bu programlarda gezen bu bilgiç kızımız yerine oturunca sıralıyor soruları:
-Hoş geldiniz, nereden geliyorsunuz?
-Ne iş yapıyorsunuz?
-Neden ben?
-Romantik misiniz?
-Ailenizin haberi var mı?
-Diyelim ki akşam eve geldiğinizde ben o gün yemek yapmadım, tavrınız ne olur?
-Kıskanç mısınız?
-………………….
-……………………
Böyle ve benzerleri sorular haftanın beş günü her gelene tekrarlanıyor. Bu arada Hanife , tribünlerde oturanlardan oluşturduğu üç beş kişilik ekibinden Sevgi’ye de bir bakış fırlatıyor, “Nasıl, benim beğeneceğim gibi biri mi?” der gibi bakıyor.
Yine bu programın gediklisi Umut’a âşık olduğu için gelmişti. Bu, modellik yaptığını söyleyip de uzun süredir tribünün baş köşesinde oturan yakışıklımızdan , evlenme programı yıldızı kızımıza “umut” verilmeyince aralarında bir atışma da başladı.
Yakışıklımız Umut, akranları vatan toprağını bölmeye çalışan hainlere karşı çarpışıp şehit düşerken evlenecek kişiler hakkında yoruma başlayınca boyun damarları sinirden şişiyor, kıpkırmızı olup “memleket meselelerini çözemeye çalışan biri(!)” olarak kendinden geçiyor.
Fantoma görünüşlü, yetmiş yaşındaki Şendoğan ağabeyimiz ayrı bir âlem. Mikrofonu her eline aldığında “Aslında benim düşüncem….” diye başladığı yorumlarını yaparken bir feylesof havasına giriyor. Onun da evlenmek gibi bir niyeti yok. Hanife’nin ekibinde onun “Şendoğan amcası” iken şimdi araları fena halde bozuk. Bu da program kotarıcılarının başka pek çok örnekte olduğu gibi bir kurgusu olmalı.
Hangi birini yazayım. Hepsi Anadolu köylümüzün tabiriyle “ayrıksı” tipler. Kendisini “beyaz atlı prensini bekleyen prenses” zanneden Sevgi, bilmem kaçıncı kişinin peşine takılıp gözyaşı dökerek geri dönen Cansu, ses sanatçısı olduğuna kendisinden başka kimsenin inanmadığı cırtlak sesli Songül, her gelenle spor yapmaya başlayan Ziya Bey, yorumcu başı Ahmet… İşte memleketimden insan manzaraları.
Geçtiğimiz yıl bu programın yıldızı bir Hakan vardı. Makine mühendisi olduğunu söylüyor, kendi işini yapmaktan ziyade her gün talipleriyle görüşüyordu. Nice güzel hanımefendiler geldi geçti. Hepsine burun kıvırıp “Olumsuz!” diyen boş gezenlerin boş kalfası Hakan Bey, bir gün Seba adında İranlı bir belaya çattı ki sormayın. Rezillik diz boyu. Bu Hanife kızımız da yakında bu hallere düşebilir.
Son zamanlarda program, iki yönüyle ön plana çıkarılıyor: Konuya uygun müzik ve Zuhal Topal’ın çingene taklidi eşliğinde çiçekler geliyor evlenmeye gelenlere. Görevli delikanlı çiçeği sunucuya verip de çiçek dolaştırılmaya başlayınca seyirci kadınlar korosu da “Güzeller içinde bir sen seçtim” teranesiyle inletiyor ortalığı. Çiçeklerden başka bazen dondurma, bazen baklava gelse de şükür evlenen çıkan hiç yok.
Diğer gösteri ise “acındırma” üstüne. Gelen talip, bir iki cümleden sonra ya annesini ya babasının öldüğünden veya ayrı olduklarından, kendisinin çocuk yurdunda büyüdüğünden söz ediyor. Anlatılanlar gerçek mi değil mi bilmiyoruz, ama başta Zuhal Topal olmak üzere bir ağlama, göz yaşı furyası başlıyor. İnsanların yaşadıkları acı olaylara elbette gülerek, küçümsemeyle bakacak değiliz; ama herkesin yaşayabileceği olayları, konusu, işlevi “evlendirme” olan bu programlarda sırf ilgi çeksin diye dramatikleştirmek de rating (reyting) kaygısından başka bir şey değil.
RTÜK korkusuyla olmalı, programda konuşulanların yarısı sessiz sinema gösterisi gibi. Alt yazılar da çok ilginç. “HANİFE’YE ÖYLE BİR TALİP GELECEK Kİ ŞOK OLACAKSINIZ!” ya da “AHMET, GÖNLÜNÜ KİME KAPTIRDI?” gibi…
Her şey iyi, güzel de kardeşim ara sıra da programın amacına uygun olarak birkaç kişiyi evlendirseniz de biz de bunun bir evlendirme programı olduğunu anlasak.
…………………………………………………………………………………………
Daha sayfalarca yazılabilir bu ilginç, bize özgü programlar üstüne. Ben, insan olarak hiç kimseyi küçümsemem. “Beş parmağın beşi bir mi?” misali toplumumuzda çeşit çeşit insan var. Bu programlara evlenme amacı olmadan, televizyon ekranlarında kendisini göstermek için gelen çok sayıda insan da var. Zaten ciddi anlamda evlenmek isteyen, davranış bozukluklarıyla kendisini belli etmeyen kişiler bu programlara gelmeden de evlilik yapıyorlar. Hanifeler, Sevgiler ne kadar beklerlerse beklesinler, büyük olasılıkla o bekledikleri gelmeyecek. Evlilik bizim toplumumuzda saygın, ciddi bir kurumdur. “İlk görüşte âşık olacağım, elektrik almalıyım.” Saçmalıklarıyla evlilik olmaz. İnsan tanışır, konuşur, paylaşır da öyle sevgi duyar karşı cinse.
Bir toplum gerçeği olarak böyle programlar da olsun; ama insan onuru ayaklar altına alınmadan, her gün uyduruk dramlarla ağlaklık gösterisi yapılmadan.
Ateşler içindeki ülkede gençlerin, memleket meselesi çözer gibi iki üç saat orada oturup yeni yetişenlere yalanı, hırsı, kıskançlığı, karamsarlığı aşılamaları insanı gerçekten rahatsız ediyor.
Zuhal Topal gibi bir sanatçının, oyuncunun da bu rezil oyunun içinde olması ayrı bir şaşkınlık bizler için . Seyrettikçe diyorum ki kendi kendime “Her gün değişik senaryolarla insan denen varlık bu kadar aşağılanamaz.”
………..
Bir Emin amcamız vardı ilk zamanlar
“Ermenek’e selam, belediye reisimize selam”
Diye çıkardı
Saflığından çıkar sağlandığının
Farkında olmadan
Şimdi değişti pek çok şey
Türedi Hanifeler, Umutlar, Nazlar
“ Beş gremse isterim.” diyen
Muazzezler
Geleni gideni küçümseyip
Sonra tam belalısına çatan
Hakanlar
Böyle evlilik mi olur kardeşim
Sanki pazardan patates, patlıcan seçiyorsun
Evi, parası olmayan geldi mi
Es geçiyorsun
Gelin biz eski düzenimize dönelim
İnsan gibi tanışıp konuşarak
Ahlaka, adaba uyarak
Usulünce evlenelim
……………………………………………………………………………
Numan Kurt
27 Mart 2016